“Osmanlı Kânûnnâmeleri Ve Hukûkî Tahlilleri” adlı eserimizin X. Cildi Yayınlandı

“Osmanlı Kânûnnâmeleri Ve Hukûkî Tahlilleri” adlı eserimizin X. Cildi

“İşte, kâ’be-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın Hacer-ül Esved’i, Kâ’be-i Mükerremedir; ve dürret-i beyzası, Ravza-i Mutahhara’dır; Mekke-i Mükerreme’si, Ceziret-ül Arab’dır; Medine-i medeniyet-i münevveresi, tam hürriyet-i şer’iyeyi tatbik eden Devlet-i Osmaniye‘dir.(Münazarat, 72).

Osmanlı Kânûnnâmeleri Ve Hukûkî Tahlilleri” adlı araştırma serimizin X. Cildine de bizi ulaştıran Allah’a hamd ü senâ ve O’nun Resûlü olan Hz. Muhâmmed’e salât ve selâm olsun.

Osmanlı Kânûnnâmeleri ve Hukûkî Tahlilleri” adlı projemizin Dokuzuncu cildi neşredildikten sonra, 28 Şubat hareketi başladı. Önce Princeton Üniversitesinde misafir hocalık (1997-1998); sonra da Türkiye’ye dönüş ve Bilinmeyen Osmanlı kitabı ve yüzlerce konferans; Üniversiteden istifa ve Rotterdam İslam Üniversitesinde rektörlük görevini üstlenme gibi meşguliyetler, 1995’de bu projenin yarıda bırakılmasına sebepler olarak zikredilebilir. Daha sonra evvela hazırladığım İngilizce ve Arapça eserler; İslâm ve Osmanlı Hukuku Külliyâtı isimli 4.500 sayfalık ansiklopedik şer’î hükümleri toplayan çalışma ve nihayet Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzaman Said Nursî isimli 6 ciltlik dev çalışma yaşadığım her günün 18 saatini benden aldı.

2015 yazına girerken % 80’i tamamlanmış olan Osmanlı Kânûnnameleri çalışmamızın X. Cildini bitirme azmi ile İstanbul’a geldik ve şu anda bu cildi tamamlamış bulunuyoruz. Burada iki noktayı belirtmeden geçemeyeceğiz:

Birincisi; Yeni kaynak ve akademik çalışmalar ve özellikle de Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi bizim işimizi kolaylaştırdı. Kaldı ki, IV. Murad, I. İbrahim ve IV. Mehmed dönemlerini kapsayan bu cildde yayınlayacağımız Kânûnnâme ve Siyâsetnâmelerin çeşitli ilim adamları ve araştırmacılar tarafından yayınlanmış olması da işimizi kolaylaştırdı. Mesela Abdülkadir Özcan, Eyyubî Kânûnnâmesini yayınlamış bulunmaktadır. Diğerlerini teker teker zikretmeye gerek görmüyoruz.

Ancak bu çalışmalardan istifade etmekle beraber, kitabımızın daha evvel yayınlanmış olsa bile, bütün çalışmalara kıyasla iki imtiyazı bulunmaktadır: Birincisi, biz bütün kânûnnâmeleri ve siyâsetnâmeleri, mevzularını hâssas bir şekilde inceleyerek madde numaraları verdik. İkincisi, okuma hatalarına karşı, mevcut nüshalardan bizim seçtiğimiz Osmanlıca asıllarını kitabımıza aldık. Dolayısıyla araştırmacılar bizi tenkit edecekleri yerde, asıl metinle kıyaslayarak ve madde numaraları verildiği için kolaylıkla aslına müracaat ederek doğruya daha rahat kavuşacaklardır.

Burada belirtmek istediğim bir husus da bazı yayınların İslâmî ilimler ıstılâhları konusunda hatalarla dolu oluşudur. Ne acıdır ki, Sevim İlgürel’in hazırladığı Telhîs‘ül-Beyân Fî Kavânîn-i Âl-i Osman adlı kıymetli eser, Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanmış ise de, çok sayıda ilmî hatalar sebebiyle, bazı yerlerinde istifade edilemez hale gelmiştir. Sadece İslâmî ıstılahlarda değil (ilk paragraftaki server kelimesini sürûr; ve âferîn kelimesini vâfirîn; her ehad kelimesini ahdi okuması gibi); tarihî ıstılahlarda da hatalar mevcuttur (sh. 162’de eğe ki kelimesini eğeği okuması gibi). Kitabın ilk paragrafında 20 küsur hatanın bulunması çok üzücüdür.[1] Elbette bizim de okuma hatalarımız olabilir ve olacaktır da; ancak eseri aslından yok edecek derecedeki ilmî hatalar affedilebilir değildir. Buna rağmen biz bu çalışmadan çok istifade ettik ve nüshalarla mukabelede ciddi olarak yararlandık. Zira Hanımefendi, bütün nüshaları karşılaştırmak gibi önemli bir vazifeyi ifa etmiş bulunuyor. Biz bu yönüyle kendisine şükrân borçluyuz.

Burada şunu da tekrar tebeyyün ettirmekte fayda mülâhaza ediyoruz ki, bu eserde özellikle yer isimlerini, ba‘zı ıstılâhları ve nihâyet bir kısım kelimeleri biz de her fâni gibi doğru okuyamamamış olabileceğimizi başta belirtiyoruz. Ancak okunan her metnin orijinalinin de kitaba alınması bu eksiğimizi istikbalde daha rahat giderme imkânını bize vereceğinden eminiz.

İkincisi ise, daha önceki ciltlerde, çok sayıda kânûnnâmeleri neşretmiş bulunuyoruz. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, bir İslâm devleti olan Osmanlı Devletinde şerî’at da varmış; kânûn da varmış; kamu idaresi yani siyâset de varmış. Zaten bu cilde kadar, Kânûn-ı Şehinşâhî, Âsafnâme ve Siyâset-i Şer’iyye gibi bazı eserleri daha önceki ciltlerde neşretmiş bulunuyoruz. Bunu anlamak için, hem kânûnnâmeleri ve hem de siyâsetnâmeleri ve üç ciltlik Mukayeseli İslam ve Osmanlı Hukuku Külliyâtı adlı eserimizi mütalaa etmek gerekecektir.

Eserin X. Cildinde kânûnnâmeler azınlıkta; ancak siyâsetnâmeler ve nasîhatnâmeler çoğunluktadır. İslam Hukuk Tarihi incelendiğinde bu tarz çalışmaların bütün Müslümân devletler için geçerli olduğunuı görüyoruz. Bir fikir vermesi açısından, herhangi bir tasnife tabi tutmadan aklımıza geldiği kadar, İslam Hukuk tarihindeki siyâset kitaplarından bazılarını vereceğiz:

Âdâb’ül-Hükkâm, Muhteşem Efendi, 8 Bâb. Türkçe.

Âdâb’ül-Mülûk, İmam Süyûtî’nindir. Arapça.

Ağrâd’us-Siyâse, Farsça olan bu eser Kâtib Semerkandî’nindir.

Ahkâm’üs-Salâtîn, Kıvâmüddin Yusuf bin Hasan (H. 922). Farsçadır.

Ahlak’us-Saltana, Küçük Mustafa (H. 1000). Türkçedir.

Ârâ’ul-Medînet’il-Fâdıla, Farabî. Arapça.

Ed-Dürret’ül-Garrâ, Cîze’li Şeyh Mahmud tarafından (H. 843) on bâb halinde Mısır Sultânı Çakmak için telif edilmiştir. Gurre-i Beydâ adı altında İbn-i Firuz tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiş ve II. Selim’e takdim olunmuştur.

El-Ahkâm’üs-Sultâniyye, Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ (450/1349), matbudur. Arapça.

El-Ahkâm’üs-Sultâniyye, Ebu’l Hasan Ali el-Maverdî (972-1058), matbudur. Arapça.

El-Ahkâm’üs-Sultâniyye, İmam Süyûtî bunun muhtasarını hazırlamıştır. Arapça.

El-Burhan fî Fadl’is-Sultân, Ahmed Eşrefî tarafından Melik Zâhir Hoşkadem için yazılmıştır.

El-Cevâhir’ül-Mudî’e, Abdurrauf Münâvî’nin olup IV. Murad için tercüme edilmiştir.

El-İşrâf alâ Gavâmıd’il-Hükûmât, Ebu Said Herevî.

Esâs’üs’Siyâse, Hukukçu Vezîr Cemâleddin (H. 623).

Es-Siyâse fî Tedbîr’ir-Riyâse, Aristo’nun olup Arapça ve Türkçe tercümeleri İstanbul kütüphânelerinde bulunmaktadır.

Es-Siyâse fî Tedbîr’ir-Riyâse, Ebu Ahmed Ubeydullah.

Es-Siyâset’ül-Medeniyye, Farabî.

Es-Siyâset’üş-Şer’iyye fî Islâh’ir-Râ’î ve’r-Ra’iyye, İbn-i Teymiyye tarafından yazılmış ve Mi’râc adıyla Pir Mehmed Âşık tarafından Sultân Selim’e takdim edilmek üzere Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Faşuş fî Ahkâm-i Karakuş, Ebû Ali Hasan bin Hatîr (547 (m. 1152) tarafından kaleme alınan ve ancak gereksiz şeyleri de ihtiva eden bir eserdir ki, hükm-i karakuşî atasözü haline gelmiştir.

Ferahnâme, Sultân Murad’ın oğlu Sultân Mehmed için Manisa’da Bey iken hocası Nasuh Efendi tarafından yazılan bir eserdir. İstanbul kütüphânelerinde bulunmaktadır.

Fistât’ul-Adâle fî Kavâ’id’is-Saltana, Mehmed Hatip tarafından (683 H.) Aksaray’da Emir Mes’ud bin Keykavus için Farsça olarak kaleme alınmıştır.

Gıyâs’ül-Ümem fi’l-İmâme, İmam’ül-Haremeyn (H. 478).

Gıyâsî, İmam’ül-Haremeyn (H. 478) tarafından Vezîr Gıyâsüddin Nizâmülmülk için yazılmıştır.

İkd’ül-Ferîd lil-Melik’is-Sa’îd, Vezîr Ebu Salim tarafından dört esas üzerine te’lif ve tasnif edilmiştir.

İlm’üs-Siyâse, İmam Fahreddin Râzî.

Kânûn’ül-Vezâret, İmam Mâverdî’nindir.

Kitâb’üs-Siyâse, İbn-i Sina.

Letâif’ül-Efkâr ve Kâşif’ül-Esrâr, Kâdı Hasan Efendi Kânûnî zamanında İbrahim Paşa için 936 H.de Farsça ve beş bâb halinde kaleme almıştır.

Meslek’üs-Selâtîn, Mehmed Ağa Câmii Vâizi Aydınlı Yahya Efendi (1042 H.) tarafından IV. Murad için kaleme alınmıştır.

Nasâyüh-i Mülûk, Farsça olup Kıvâmüddin’indir.

Nasâyüh-i Mülûk, Sâlihî’nindir.

Nasâyüh-i Mülûk, Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin olup (H. 1100) Türkçe’dir.

Nasîhat’ül-Mülûk, bu isimde çok eser vardır. Sarı Abdullah Efendi’nin ve Hasan Efendi’nin telifleri meşhur olanlardır. Birincisi, Arapça’ya da tercüme edilmiştir.

Nasîhat’ül-Mülûk, İmam Gazali tarafından Farsça olarak kaleme alınmıştır.

Nasîhat’üs-Selâtîn, Âlî Efendi’nindir.

Nihâyet’ül-Meslûk fî Siyâset’il-Mülûk, Şeyh Abdurrahman tarafından 20 bâb üzere tertip olunmuştur.

Sırr’ul-Esrâr, Yemenî tarafından Halife Me’mun zamanında Yunanca’dan Arapça’ya tercüme edilmiştir.

Sirâc’ül-Mülûk, 64 bâbdan ibaret güzel bir Siyâsetnâmedir.

Siyâset’ül-Mülk, İmam Mâverdî’nindir.

Siyâset-i Cünd’il-Vezâret ve Hirâset-i Hısn’is-Sadâret, Berzencî (1126) tarafından Şehid Ali Paşa için kaleme alınmıştır.

Siyâset-i Mülûkiyye, Şehid Ali Paşa’da yazması var.

Siyer’ül-Mülûk, Vezîr Mîr Ali Şirnevâî.

Siyer’ül-Mülûk, Vezîr Nizâmülmülk’ündür. H. 469’da Selçuklu Sultânı Melikşah için Farsça olarak 30 fasıl halinde telif eylemiş; Yemenî Arapça’ya tercüme etmiştir.

Sülûk-i Mülûk, Türkçe’dir.

Tahrîr’ül-Ahkâm fî Tedbîr-i Ehl’il-İslâm, Kâdı Bedreddin’indir (H. 810) ve 17 bâb halinde tanzim edlmiştir.

Takvîm’üs-Siyâset, Şehid Ali Paşa’da yazma.

Tedbîr’ün-Neş’eteyn, 15 bâb halinde ve Türkçe’dir.

Tehzîb’üd-Dâ’î fî Istılâh’ir Ra’iyyeti ve’r-Râ’î, Şis İbadî tarafından Selahaddin Eyyûbî için yazılmıştır. Türkçe tercümesi matbudur.

Tuhfet’ül-Vüzerâ, Farsça olup 40 bâb ve her bâb dört nasihat üzere tertip edilmiştir.

Tuhfet’üt-Türk Fîmâ Yecibe en Yu’mele fi’l-Mülk, Kâdı Necmeddin Tarsusî’indir. (793 H.)

Umdet’üs-Sâlik fî Siyâset’il-Memâlik, Şair Necmeddin Mancınıkî.

Umdet’üs-Sâlik fî Usûl’is-Siyâse, Muvaffak Bağdadî.

Usûl’il-Hükm fî Nizâm’il-Âlem, Akhisârî’nindir; Eğri Vak’asında (1004) Arapça kaleme alınmış ve ertesi sene Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Nüshaları çoktur.

Usûl’il-Hükm fî Nizâm’il-Âlem, Matbaa-i Âmire Müdürü İbrahim Efendi. Matbu ve Türkçe’dir.

Yenâbî’ul-Kulub, 48 bâb halindedir.

Zahîret’ül-Mülûk, Seyyid Hemedânî tarafından (H. 786) Farsça olarak yazılmış ve Şair Serverî tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Burada bizim neşredeceklerimizi zikretmeye gerek görmedik.[2]

  1. Cildi üç kısım halinde tanzim eyledik:

BİRİNCİ KISIM, IV. Murad Devri Kânûnnâmeleri’ (14.02.1032-16.01.1049/1623-1640) ine tahsis edilmiştir. Maalesef kânûnnâmeler çok azaldığından ve tahrîr işlemleri neredeyse durma noktasına geldiğinden, daha çok siyâsetnâmeler ve nasîhatnâmeler ve lâyihalar bulunmaktadır. Bu sebeple Birinci Kısmı iki ayrı bölüme ayırdık:

Birinci Bölüm, Umumî Kânûnnâmeler ve Siyâsetnâmeler’e tahsis ettik. Öncelikle IV. Murad Devri ve özellikleri üzerinde durduk. Bu bölümde neşrettiğimiz metinler şunlardır:

Birincisi, Koçi Bey Risâlesi’dir. Bu Risâle’nin hem sadeleştirilmiş metni ve hem de transkripsiyonu yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından yayınlanmış bulunmaktadır. Ayrıca Osmanlı Devleti zamanında da basılmış nüshâsı elimizdedir. Biz, Osmanlıca aslı ile birlikte maddeler tasnif ederek neşretmiş olacağız.

İkincisi, Koçi Bey’in İkinci Layihâsıdır. Bunun için de aynı şeyler söylenebilir.

Üçüncüsü, Azîz Efendi Kânûnnâmesidir.  Rhoads Murphey, dipnotlarla ve Osmanlıca aslı ile birlikte yayına hazırlamış ve Harward Yayınları arasında basılmıştır. Ancak biz hem bazı ıstılahları açıkladık ve hem de maddelere ayırma işlemini yaparak kitaba aldık.

Dördüncüsü, Kitâbu Mesâlih’il-Müslimîn Ve Menâfi‘ul-Mü’minîn.Yaşar Yücel Hocamız eseri açıklamalarla birlikte Türk Tarih Kurumu yayınları arasında neşretmiş bulunmaktadır. Bizim yaptığımız, metnin maddelere ayrılması ve bazı ıstılâhları açıklamadır.

İkinci Bölüm, IV. Murâd Devri Eyâlet Kânûnnâmelerine tahsis edilmiştir ki, elimizde üç kânûnnâme bulunmaktadır:

Birincisi, Koca İli Sancağı Kânûnnâmesidir. (Anadolu Eyâleti). Barkan tarafından da yayınlanmıştır.

İkincisi, Erzurum Gümrük Ve İhtisâb Kânûnnâmesidir. (Erzurum Eyâleti). Henüz neşredilmiş değildir.

Üçüncüsü, İzvornik Sancağı Kânûnnâmesi (1033/1649). Daha önce yayınladığımızdan farklı değildir.

İKİNCİ KISIM İSE I. İbrahim Devri Kânûnnâmeleri (1049-1058/1640-1648) ne tahsis edilmiş bulunmaktadır. Önce Sultân İbrahim hakkında kısa bilgiler verilmiştir. Sultân İbrahim zamanına ait elimizde kânûnnâme bulunmamaktadır. Burada sadece Kara Mustafa Paşa’nın Sultân İbrahim’e sunduğu lâyihalardan oluşan Risâlesini maddelere ayırarak ve Osmanlıca aslını da kitaba alarak neşretmiş bulunuyoruz.

ÜÇÜNCÜ KISIM, IV. Mehmed Devri Kânûnnâmeleri (1058-1099/ 1648-1687) ne tahsis olunmuştur ve iki bölümdür:

Birinci Bölüm, Umumî Kânûnnâmeler ve Siyâsetnâmeler’e ayrılmıştır. Önce Osmanlı Devleti’nin duraklamaya başlaması ve Sultân IV. Mehmed Devri hakkında kısa bilgi verilmiştir. Bu bölümde neşredilen kânûnnâme ve siyâsetnâmeler şunlardır:

Birincisi, 1676 Tarihli Tevki‘î Abdurrahman Paşa Kânûnnâmesidir ve Osmanlı Devletinin idârî anayasası gibidir. İlk defa ilmî bir transkripsiyonu Osmanlıca aslı ile birlikte neşredilmiş olacaktır. Daha önce biz Mukayeseli İslam ve Osmanlı Hukuku Külliyâtında neşretmiştik. Bu kânûnnâme, Kitabevi yayınları arasında da müstakil olarak neşredilmiş ise de, ilmî okuma hataları çokça bulunmaktadır.

İkincisi ise bu konuda temel bir kaynak olan Hezarfen Hüseyin Efendi’ye ait Telhîs‘il-Beyân Fî Kavânîn-i Âl-i Osman’dır. Sevim İlgürel Hanımefendi nüshalarla mukayeseli olarak neşretmiş ise de, bizim hem maddelere taksim edişimiz ve hem de İslamî ıstılahları tashih edişimiz ile birlikte aslı nüshayı da kitaba koyuşumuz önemlidir.

Üçüncüsü, Eyyubî Efendi Kânûnnâmesidir ve bir öncekinin kötü bir kopyası gibidir. Bizim yaptığımız sadece maddelere taksimi ve bazı tashihlerdir. Abdülkadir Özcan Bey, Osmanlıca aslı ile birlikte neşretmiş bulunmaktadır.

Dördüncüsü, Kâtip Çelebi’nin Mîzân’ül-Hakk Fî İhtiyâr’il-Ehakk adlı eseridir. Bu eserin sadeleştirilmiş metinleri neşredilmiş olsa da, ciddî bir transkripsiyonu olduğunu bilmiyoruz ve ilk defa bu eserde aslıyla beraber veriyoruz. Orhan Şaik Gökyay Hocamızın sadeleştirilmiş metni hatalarla dolu olduğundan Süleyman Uludağ Hocamız muhteşem bir sadeleştirme ile eseri yeniden ele almış ve bunlar neşredilmiştir. Bizim yaptığımız ise hem ilmî bir transkripsiyon ve hem de maddelere tasnif edilen şeklini neşretmek ve 1078 tarihli Osmanlıca nüshayı da kitabımıza almaktır.

İkinci Bölüm ise, IV. Mehmed Devri Eyâlet Kânûnnâmelerine tahsis olunmuştur. Bunlar şöyledir:

Evvela, Girit Eyâleti Kânûnnâmeleri neşr edilmiştir ki, bunlar arasında 1060/1650 Tarihli Girit Fetihnâmesi bulunmaktadır. Girid Kânûnnâmesi (1060/1650) de ilk defa neşredilmektedir. Kandiye Sancağı Fetihnâmesi (1669/1080) bunu takip eylemiştir ve sonra da Kandiye Sancak Kânûnnâmesi (1669/1080) yayınlanmıştır.

Sâniyen, Eyâlet-i Cezâyir Kânûnnâmeleri neşr olunmuştur. Bunların başında Adalar Kânûnnâmesi (1083/ 1672-1673 ) gelmektedir. Bunu Taşöz Cezîresi Kânûnnâmesi takip eylemiştir. Ve nihayet Midilli Kânûnnâmesi (1082/1970) neşredilmiştir. Bütün bunlar ilk defa neşredilen Kânûnnâmelerdir.

1995 yılında % 85’ini tamamladığım halde yarım bıraktığım Osmanlı Kanunnâmeleri serimizin X. Cildini böylece tamamlamış olduk. Bu cildin tamamlanmasında hem tashih ve hem de kaynakları araştırma konularında bana yardımcı olan Said Nohut Beye; tashihde destek olan Mehmed Emin Şahin Bey’e ve de teknik işlerde destek veren İUR Genel Sekreter Yardımcısı Ahmed İlker Kuzlu ve OSAV’dan Mustafa Vanlı beylere teşekkürlerimi takdim ediyorum.

 

 

 

[1]    Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîs‘ül-Beyân Fî Kavânîn-i Âl-i Osman, Haz: Sevim İlgürel, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1998.

[2]    Krş. Ahmet Uğur, Osmanlı Siyâsetnâmeleri, MEB, İstanbul, 2001; Ahmet Altay, “Klâsik Dönem Osmanlı Siyâsetnâme Geleneğine Genel Bir Bakış”, Turkish Studies-International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 6/3 Summer 2011, p.1795-1809.

 

Comments are closed.